Zaman denilen heykeltraş ve kategorileştirmenin dayanılmaz kolaylığı
01/03/2025












Ayla Kahraman
Matematikte kümeler, denklemler ve daha nice ayrıntı kategorileştirilerek hesaplanır, anlaşılır ve ilerlemeler sağlanır. Bilimin farklı alanlarında da bu vardır. İnsan hayatında da kategorilere ayırma etkili bir yöntemdir; çünkü kategorileştirme, düşünme eylemini kolaylaştırır. Yorumlamaya, sınıflandırmaya, benzeştirmeye yönelik bir algısal düşünme becerimiz var sonuçta.
Ancak kategorileştirme; kişileri damgalamaya, farklılaştırmaya veya Olimpos dağının tepelerine yerleştirmeye de yol açabilir. İnsanları, yaptıklarını veya yapmadıklarını, düşündüklerini veya düşünmediklerini anlayıp tanımadan, onları sınıflandırma, eleştirel veya yargısal yorumlar yaparak kişileri ötekileştirme veya Tanrılaştırma savaşlarına tanık olduğumuz bir yüzyılda yaşıyoruz. “Körü körüne bağlılık/bağımlılık” ile “Çamur at izi kalsın” inançsal eylemleri de işin içine girdiğinde seyreyleyin manzarayı.
Kategorileştirme eylemimiz birilerini ilahlaştırdığında, ilah ne yaparsa ne söylerse söylesin; kalbimizdeki, aklımızdaki yeri değişmez. Değişmediği gibi, koca bir ormanı yakıp kül etse bile, bizi ısıtmak için bunu yaptığını düşünür ve tapınmaya devam ederiz.
Bireyleri olmadıkları bir yere yerleştirirken, gerçekte kim olduklarını ve onları kişi yapan özelliklerini anlamamızı kendi elimizle engelleme gücünü veya güçsüzlüğünü taşıyoruz. Gerçekte tanımadığımız kişilere hayranlık duygusu ve tapınma arzusunun yanında; nefret duyabilir hatta görmezden, duymazdan gelebiliriz. Yaşamsal ortamımızda onlarla ilgili söylentilerin, haberlerin, yorumların sadece işimize gelenine dikkat edebiliriz. Hayranlığı, hoşnutsuzluğu veya damgalama eylemimizi güçlendiren ayrıntıları alır gerisini duymayabiliriz.
Kendimize yabancılaştıkça “ilahları” ve “tu kakaları” çoğalttığımız bu çağda insani değerler açısından uçuruma doğru bir gidişin korkusu da var içimizde. Etkilenme, etkilenmeme işlemlerinde bilgi eksik olduğunda vay halimize. Üstelik, sıra bize gelene kadar yapıştıracağımız çok fazla etiket var torbada.
Bu durum sadece sosyal ilişkilerimizi ve toplumsal-varoluşsal değerlerimizi bozmakla kalmaz; “özel” dediğimiz ilişkilerimize de siner.
Çocuğun karnesindeki notlar ile onu değerlendirmekten, yargılamaktan tutun da sevdiğiniz kişiyi sevmenizi sağlayan özellikleri düşman görmeye bile başlayabilirsiniz. “Ayrı dünyanın insanlarıyız” sakızını çiğneyen çoktur. Başlangıcı doğuran her neyse, sonucu da O gömer oysaki.
Aslında ne çocuğunuzu ne de eşinizi veya sevdiklerinizi değiştirme, yargılama, tanrılaştırma sorumluluğunuz veya beceriniz yoktur. Bu bir yanılsamadır ve siz kaybederken başkaları da kaybeder. İnsanlık kaybeder.
Elinde keskisiyle durmaksızın çalışan esas heykeltraş, her zaman yaşamdır. Ve elbette, hevesliysek eğer, yaşamın bize öğrettiklerini de katabiliriz bu serüvene.
- Anne Olmak ve Anneler Günü
- Suskunluğun dili
- İnsanca bir gereksinim: Konuşma hakkı
- Fahişelik bir meslek mi?
- Güven ve mutluluk
- Ne acıtır sizi?
- Çocuklar ve Cinsellik: Ebeveyn için püf noktaları
- Umut ve umutsuzluk, cesaret ve korkaklık aynı bütünlükte barınabilir mi?
- Duygular, düşünceler dile gelmek ister
- Alfa kuşağı ve onlara kucak açan ebeveyn
- TÜM YAZILARI için tıklayınız






