16 Nisan’ı Merak Ederken
10/04/2018
Eşref Çetinel
Siyasi sorun etrafında dolanıp dururken en çok korktuğum “gene yumurtladın” algısı oluşturacak yorum saçmalıklarına düşmemdir!
En çok da “ilke” konusundadır bu korkum. Şöyle ki:
Bir: Çözüm söz konusu olduğunda nasıl bir sistemi savunuyorsun?
İki: Sadece savunmam yetmez. Savunduğun sistemin çözüm olabilme olasılığı var mıdır?
Üç: Çözüm uğruna Kuzey’den hangi oranda Rum’a toprak vermeye hazırsın?
Dört: Tek karış toprağın bile “Türkleştirilerek” tapu kaydı yapılmışken, olası bir çözümde 1974 öncesi Güney’deki sahipleri hangi formülle tazmin edilecek? var mı bir önerin?
Dört: “İki bölgelilikle siyasi eşitlikten ne anlıyorsun? İzah edebilecek bir görüş ve düşünceye sahip misin?
Beş: Garantilerin kalkmasını, askerin gitmesini ilkesel olarak kabul etmezken, Kuzey’e dönecek belirli sayıdaki Rum’a (ki Rum tarafı bunu kabul etmez, bu şartlarda asla Kuzey’e gelmez) nasıl bir ikamet ve iş yapabilme güvencesi vereceksin? Vesaire…
ÇÖZÜMÜ kendi kafamda bu şekilde formüle ederken doğrusu şu ki “masada konuşuldu, şu konularda uzlaşıya varıldı” denilen haberlere büyük bir kuşku ile bakıyorum.
Nedeni “çözüm pazarlıklarının tamamen Kuzey’in bugünkü siyasi statüsünü darmadağın ederek “yeni bir statüye” sokulmak istenmesidir.
MESELA “bizimkiler” de durup durup “birleşik Kıbrıs”tan söz ederler? Nedir Birleşik Kıbrıs? İki halkın “Kuzey ve Güney-Türk ve Rum devletleriyle” tüm ada sathını hem yönetsel hem sosyoekonomik yönden “azınlık çoğunluk” olarak paylaşması mıdır?
Böylesi bir çözümün olabilirliği bile mümkün değilken, yürüyeceğine inanılıyor mu?
BUNA karşın desek ki “en fonksiyonel olanı bugünkü statüyü” korurken üzerine “konfederal sistemi” giydirmektir…
Rum tarafı katiyen kabul etmeyecek! İşte o zaman sorulacak Anastasiaadis’e: “Bu 43 yılın zaten yaşanan iki devletli gerçeğine karşın neden kabul etmiyorsun?” Sn. AKINCI’nın 16 Nisan’da Anastasiadis’le yapacağı görüşme nedeniyle düşünüyorum bunları. Ki kendileri “konuşulması gereken her şeyi konuşacağız” diyor…” “Bir elli yıl daha çözümsüz bekleyemeyiz diyor…Barışçı bir ilişki kurmak zorundayız” diyor… “Yeter ki çözüm niyeti olsun” diyor…
Fakat Anastasiadis ve kilise hiç de Sn. Akıncı gibi konuşmuyor! Topraklarım işgal altındadır diyor başka bir şey demiyor!
Yine de 16 Nisan’ı merak ediyoruz. Neler konuşulacak diye!
ASIL SORUN: (YETİLMEDEN BÜYÜDÜK!)
Sapır sapır dökülen bir toplum durumuna düştük!
Nedenlerini arıyorum, çözümsüzlükten tanınmamış devlet oluşumuza, Ambargolardan üretim kısırlığımızla bütçesel sorunlarımıza kadar akla gelen ne varsa hepsini düşünüyorum… Ve diyorum ki hepsi olabilir ama asıl neden “yetilmeden büyümemizdir!”
1974’den sonra Kuzey’e bunun için ne gerekirse yapıldı! Erken tohumlamadan dopinge, balon gibi şişirilircesine tıka basa yedirip içirmelere kadar…
Üstelik siyasi soruna hiç de uygun olmayan toplumsal yapımızı, ayni uygunsuzlukta bir devlet yapılanması içine soktular! Tabi göl maya tutmadı!
1974 sonrasında TC’den de kaydıran hesapsız ve hızlı nüfus artışına “devlet” ayni oranda cevap veremedi! Her devrede “özel sektörle yatırım yapanların” gerisinde kaldı! Kısaca “beceriksiz yönetimler” sosyoekonomik büyümeye uygun plan ve programlar yapamazken, üstelik popülizm gibi “sistem dışı” uygulamalar da yeğlendi!
KISACA “basiret” gitti, yerine hemen her olumsuzluğu içine alan günlük ve harcıalem politikalar geldi!
Ki bugün o gelip geçtiğini zannettiğimiz kırk üç yılın, kamburumuzda büyüdükçe artık yükünün ağırlığını kaldıramadığımız sorunlarının altında inliyoruz!
Nitekim yolsuzluklar eseriyse, uyuşturucu ve ötesi tüm illegal olaylar da beslemesi oldu..
TABİ gene geriye dönüp “keşke” diyecek halimiz yok ama bakın, artık günlük yazılı ve görsel medyanın yayınlarından “felaket haberleri” dökülüyor..
Trafik kazalarında kaç kişi öldü, kanser ne kadar arttı, kaç kişi uyuşturucudan tutuklandı, yine hangi üniversitede öğrenciler birbirine girdi, döviz ne kadar yükseldi, hangi yolsuzluk meydana çıkarıldı… Kim çaldı, kim sattı, kim kimi boğazladı…
BAŞKA? Etin, elektriğin, akaryakıtın, yiyeceğin, giyeceğin bilumum emtianın pahası!..
Bunun mealine “ipin ucu kaçırıldı” denir! Plana programa inanmayan, “biz yaparız” olur düşüncesine dayalı yönetimlerin yarattığı bozuk düzenlerin faturasını ödeyeceğiz de anlaşılmıştır ki artık “biz bizi de yönetemiyoruz!”
KISACA desek ki “çarpık büyüme” sonucunda küçüldük! Ki kendimize sorup itiraf edelim: “Sen kimsin ki ulusal paranın bile sahibi değilken, 16 tane üniversite kurdun! İki üç tanesi yetmez miydi?
Tarlanda yetiştirdiğin domates ihtiyacına bile yetmezken sen kimsin ki bonkörce politikalarda her yıl bir erken seçim yapmaktasın?
Sen kimsin ki suyun elektriğin yokken, akan suya, kablo ile gelecek elektriğe karşı çıkarsın?
Var mı verecek bir cevabımız?
KISACA TAKILDIĞIM: (KARŞILIĞINDA NE VERDİNİZ)
Hayvancının çiftçinin teşvik ve diğer haklarını alamadıklarında traktörleri, dozerleri, kamyonları ile tam teçhizatlı Bakanlık kapılarına, Meclis önlerine taşınıp eylem yapmalarını, yine yapabileceklerini hiç unutmadık!
Peki bu örgütlü mücadele sonunda ve her defasında tarım kesimi hakkını hukukunu çeke söke alırken; halka üretimleriyle neyi bahşettiler? Pahanın pahası eti mi mesela!..
- Pazar Sohbetimdir.(Bu Devleti Kaybetmeyelim!)
- Lider olmak kolay değildir!
- Bıkıp Usandık Bu Müzakerelerden!
- Sorunu çözmek BM’lerin işi değil!
- Kendini zorlayan iki devletlilik..
- Pazar Sohbetimdir: (Kıyaslamayla Geçen Hayatlarımız!)
- Hepsi de birbirinin kopyasıdır!
- Güneyin Ekmeğine Sürülen Yağlar Ballar!
- Sn. Akıncı’dan beklediğimiz
- Bundan sonrası (iki ayrı komşu devlet)
- TÜM YAZILARI için tıklayınız