Rum Tarafı Önce KKTC’yi Tanısın…
23/03/2018
Eşref Çetinel
Son zamanlarda “siyaset bilimcilerimiz” denilen yeni bir kavramla tanışıyoruz.
Bu “siyaset bilimcilerimiz” işlerinin gereği Kıbrıs siyasi sorunuyla ilgili konuşup yorum yaparlarken öğreniyoruz ki “Müzakerelere kalındığı yerden devam edilmesi” fikrindedirler.. Tabi bu konuda bir de tavsiyeleri vardır: Önce şu Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları sorunu çözülmelidir ki yeniden ve kaldığı yerden başlayacak müzakereler olumsuz etkilenmesin!
“SİYASET bilimcilerimizin” müzakerelerin kaldığı yerden devam etmesinden öte her hangi bir çözüm alternatifleri var mı bilmiyorum! Doğdum doğalı devam eden Türk-Rum ilişki ve müzakerelerinin iki halkı birleştirici tek olumlu yanını görmediğim gibi!
BUNA karşılık yan yana yaşama kaderinde elbette ki iki halkın barışçı ve kalıcı bir çözüme ihtiyaçları vardır. Zaten arayış ve çabalar da bu yöndedir.
Ancak itiraf edelim. 1960’lardan beridir süregelen bu çabalar, “Kıbrıs Cumhuriyetinden” evrilerek Kuzeyde ve Güney’de iki ayrı devlete dönüşmüştür. Nitekim “çözüm arayışları” da esasında iki ayrı devlet üzerine inşa edilecek federal bir sistemi gözetmektedir.
SORUN da burada patlamaktadır! Çünkü Rumun iki ayrı devletten ne anladığıyla bizim ne anladığımız arasında büyük farklar vardır! En basit örneği Crans Montana’da müzakere masasını berhava eden, “Türkiye’nin devam etmesini istediğimiz garantisi” olduydu.. Ki müzakerelerde kalınan yer eğer “garanti” konusuysa, Doğu Akdeniz’deki Rum’un MEB’leri de yanına eklenen yeni sorundur!
Her ikisi de Rum tarafının çözümden ne anladığını, bu nedenle nasıl bir çözüm gözlediğinin ispatını çakmaktadır, şöyle ki:
Bir: Türkiyesiz bir Kıbrıs!
İki Rum çoğunluğu egemenliğine dayanan bir federal sistem!
Ben Rumun bu isteğini parantez içinden alıp açılımını yaparken, mealini şöyle okurum: “Hele Türkiye’den arındırılmış Kuzey’e bir kısım nüfusumuzla taşınalım,Türk tarafı ile bir federal sistemde buluşalım, ötesi kolaydır!”
Nedir kolay olan? “Tüm ada egemenliğine sahiplik!”
BU nedenle diyorum: “Bize gerekli olan çözümle Rum’a lazım olan “çözüm” amaç ve işlevleri açısından birbirlerinden çok farklı çözüm şekilleridir! Dolayısıyle “siyaset bilimcilerinin” affına sığınarak diyorum ki “müzakerelere kalındığı yerden devam etmeden önce, gelin Rum tarafının Kuzey’deki Türk devletini tanıyacağı bir siyasi oluşumu sokun gündeme. Kuzey’de ve Güney’de tanınmış iki ayrı devlet çok daha kolay işbirliği de yapar, adanın çıkarları için güç birliği de..
**********
VATANDAŞLIKLAR VE YOLSUZLUKLAR KONUSU
Önce tertemiz ak pak bir toplum yaratıp, KKTC’yi sonrasında mı ayağa kaldıralım? Yoksa önce KKTC’yi sosyoekonomik yönden ayağa kaldırıp sonra mı kirden pastan arındıralım?
“En güzeli ikisini birlikte yürütelim” de denecek, “hele şu yolsuzluklarla şaibeli uygulamaların hesabını soralım, temizleyip paklayalım” da denecek…
MEMLEKET için “iyi ve olumlu olduğuna inanılan ne kadar icraat varsa” hepsinin de yanında ve destekçiyiz. Yeter ki “yaparken yıkmaya!”
Ve yeter ki insanların günlük hayatlarını olumsuz etkileyen sorunları ötelerken, “beğenilere” açık popülist kokulu işlere yönelmeye! Ki öteden beri “vatandaşlıklar konusu ile yolsuzluklar” bu cümlenin içinde tartışma konusu olmaktadır!
NİTEKİM Her iki sorunun da bir ayağı kanunsuzluğa batmışsa, diğer ayağı da “siyasete” gömülüdür! Dolayısıyla siyasi kirlenmişliği temizlemezseniz ne yolsuzlukların önüne geçebilirsiniz ne de bozuk düzenleri doğrultabilirsiniz!.. Buna karşın her iki soruna bir daha bakalım. YOLSUZLUKLAR: Sadece zamanında, yerinde ve isabetle yapılmayan “denetimsizliklerden” dolayı değil; bürokrasiyi “devlet malı deniz yemeyen domuz” esamesine düşüren bozuk düzenlerin eseridir!
Hesap sorsanız da “öyle geldi böyle gider” bozuk düzenleri değiştirip yerine, adına “reform” denecek büyüklük ve önemde “yeni bir kamu görevlileri yasası” koymazsanız bugün siz temizliğinizi yapsanız bile yarın gelen iktidar yine kirletir!
VATANDAŞLIKLAR: Seçimlerden önce kaç kez yazdımdı. KKTC’de doğup büyümüş, şimdilerde üst kademe bürokratlarıyla okullarda sınıf arkadaşı olmuş, çocuk çoluk sahibi bir aile babasını, onca müracaatına karşılık eğer vatandaş yapmadan kalkar da Türkiye’nin adı sanı göklerde uçan en muktedir insanını bile vatandaş yapsanız, yanlış yaparsınız!
Önce kendi insanımız! Bu kadarcık bir vatandaşlık hakkı ve hukukunu bile bu ülkede çalıştıramıyorsak kapatın bu dükkânı gitsin, çağırın TC’den bir vali bizi yönetsin!
BU nedenle (hep ayni şeyleri söylemiş de olsak) artık KKTC, gelip giden siyasi iktidarların kendi kafasına, partililerine, Türkiye’ye yakınlık ve uzaklığına, Güney Rum’una duyduğu sempati veya antipatiye, zamana zemine… Göre değil! Durmuş oturmuş, gelenekselleşirken sırtını hukukun üstünlüğüne dayamış sağlam bir devlet olmak zorundadır. Bu radikal devlet düzenini sağlamadan elde edilecek başarılar, hep palyatif tedbirler olacaktır!
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (ALLAHIM AKLIMIZA MUKAYYET OL!)
Hadi anladık! Bu ülkenin dağı taşı altın, ipini koparan payını almak için düşer içine! Hadi anladık! Bu ülke tam da talana açık yolunup cascavlak bırakılmaya müsait, gelen vuruyor giden götürüyor!
Hadi anladık: Uyuşturucu kadın ticareti de gırla!
Ama bunu anlamadık! Şimdi de uçkurunu çözen önüne gelen kadına saldırıyor! Yetmiyor, adam üniversitede öğrenci olan öz kızına tecavüz etmek için cebinde cinsel güç haplarıyla pat diye Ercan’a düşüyor!.. Hey Allahım aklımıza mukayyet ol gayrı!
- Pazar Sohbetimdir.(Bu Devleti Kaybetmeyelim!)
- Lider olmak kolay değildir!
- Bıkıp Usandık Bu Müzakerelerden!
- Sorunu çözmek BM’lerin işi değil!
- Kendini zorlayan iki devletlilik..
- Pazar Sohbetimdir: (Kıyaslamayla Geçen Hayatlarımız!)
- Hepsi de birbirinin kopyasıdır!
- Güneyin Ekmeğine Sürülen Yağlar Ballar!
- Sn. Akıncı’dan beklediğimiz
- Bundan sonrası (iki ayrı komşu devlet)
- TÜM YAZILARI için tıklayınız