Pazar Sohbetimdir.(Bu Devleti Kaybetmeyelim!)
06/05/2018
Eşref Çetinel
Sizlerden şöyle biraz geriye, 1940’lara kadar birlikte gitmemizi rica edeceğim. Ki o yıllarda henüz cemaat esamesindeydik.. Nüfusumuz 80 binlerde var yada yoktu.. Köylerimizde evlerimiz kerpiçtendi.. “Kentlerimiz” olmadığından, toprak damlı, kerpiç yada taştan evleriyle “kasabalarda” yaşardık..
Fukaraydık. Ya “işçilerdik” ya “rençper, hayvancı!” Gün kazanır gün yerdik! Tabi iş varsa eğer!
Çocukların okuma şansı çok azdı çünkü okullaşamamıştık! Esnaf ve zanaatkârlarımız parmakla sayılacak kadarlardı.. Hayatımız kışları yağmurun yağmasını beklemekle geçerdi.. Yazları, “sivrisinekli sıcakların yitip gitmesini!”
NE var ki bu kısır döngülü fukara cemaatın “Mustafa kemal Atatürk”le atan bir kalbi, Namık Kemal’in şiirleri, tiyatrolarıyla beslenen bir “vatan sevgisi” vardı…
İşsizdi açtı ama Ziya Gökalp’tan devraldığı “mefkûre” sahibiydi.
Hep hürriyeti egemenliği gözlerdi! Namık Kemal’in şiirlerini bunun için okur, tiyatrolarını bu nedenle oynardı.
Atatürk’ü, İnönü’yü, Fevzi Çakmak’ı, Kâzım Karabekir’i çok severdi. Kireç badanalı her evin oda duvarlarında bu “İstiklâl Savaşı kahramanlarının” resimleri asılıydı.
Çocuklar bu “kahraman komutanların” savaş menkıbelerini, Mehmetçiğin Yunan askerlerini İzmir’de nasıl denize döktüğünü dinleyerek büyürlerdi…
BU nedenle “halkların niçin, hangi dava uğruna savaştıklarını çok iyi bilirdik.” Bilirdik ki dünyada “hürriyet” gibisi yoktur… Üzerimize kilit vurulmuş altınlarla dolu bir odada yaşamayı değil, adına “vatan” dediğimiz, dağı taşı, ormanı bağları, havası suyu, bizim olan toprağı, hürriyet rüzgârlarıyla koşup coşarken, İngiliz esaretinden kurtulmayı özlerdik…
KIBRIS Türk halkı Rahmetlik Dr. Küçük’e, Denktaş’a bunun için lider dediydi.. Çünkü onların yolu “özgürlük ve bağımsızlık yoluydu.”
Sonra ne oldu ama: İngilizden kurtulduk bu kez de Rum’un dümen suyuna düştük!
OYSA daha Barış Harekâtının savaş dumanları dağılmadan, kurşun sesleri kesilmeden, top gümbürtüleri dinmeden kutlamaya başlarken zaferi, diyorduk ki “işte dünyada ilk kez bağımsız ve egemen bir Kıbrıs Türk devleti…
Dünyada pek az Türk topluluğuna nasip olan talihti bu: Devlet olmak..
Sırtımızı, (artık “anavatan” demeyi zül saydığımız için sadece “Türkiye” dediğimiz ve zaten bir yarımızın “çek git” dediği) Türkiye’ye dayayıp güçlü kuvvetli bir devlet haline gelecektik..
YAZIK ama! Bu fırsatı “Güney Rum’u ile birleşik Kıbrıs’ı oluşturmak efkârında kaçırıyoruz! Ki o Rum’un Güney’de devlet olması hem de tüm adanın devleti olması asla tartışma konusu olmadan meşru hakkı olmakta fakat bizim Kuzey’de bağımsız ve egemen bir devlet olmamız kabul görmemekte!
YILLARCA süren büyük mücadelelerden ve bağımsız egemen devlet olma özleminden sonra kurduğumuz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, istikbalde yine bağımsız ve egemen bir devlet olarak var olup olamayacağını artık bilemiyorum.
Çünkü işsiz güçsüz, aç bilaç toprak damlı kerpiç evlerimizde Atatürk’le, Namık Kemaller’le ve “mefkûre” yaptığımız “hürriyetin ruhu” ile değil; Kuzey’i Güney’e nasıl peşkeş çekeceğimizin izansız ve insafsız politikalarında debeleniyoruz..
- Lider olmak kolay değildir!
- Bıkıp Usandık Bu Müzakerelerden!
- Sorunu çözmek BM’lerin işi değil!
- Kendini zorlayan iki devletlilik..
- Pazar Sohbetimdir: (Kıyaslamayla Geçen Hayatlarımız!)
- Hepsi de birbirinin kopyasıdır!
- Güneyin Ekmeğine Sürülen Yağlar Ballar!
- Sn. Akıncı’dan beklediğimiz
- Bundan sonrası (iki ayrı komşu devlet)
- Yeni Çözüm Arayışı Ve Dıştaki Türk Lobileri
- TÜM YAZILARI için tıklayınız