Güneyin Ekmeğine Sürülen Yağlar Ballar!

ads ads ads ads
27/04/2018

ads

Eşref Çetinel Eşref Çetinel


TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu geldi, Sn. Akıncı ve Parti temsilcileriyle “saatlerce” kelimesiyle ifade edilen toplantı yaptı ve ardından ortak kararla dendi ki  “Artık öyle geldi böyle gidemez! Ya konfederal sistem  yada iki ayrı devlete döneceğiz…”

Kaç gündür de bu konuda yorum yapıyor “olaya” türlü çeşitli yönleriyle  bakarken, “iki devlete” dayalı çözümün artık kaçınılmaz olduğunu, çünkü sittin sene daha bu koşullarda Rum tarafının sümüğünü çekmek zorunda olmadığımızı yazıyorum..

Yani kendimi  iki devletli yeni bir çözüm alternatifine alıştırmaya çalışırken, bu çözüme her yönden hazırlanmak gerektiğinin de altını çiziyorum..

Derken CTP’den bir ses işitiyoruz: “En iyi çözüm birleşik Kıbrıs federal çözümüdür!”

ÖTEDEN beri inatla tekrarlıyoruz: Ulusal davalar ulusal konsensusla kazanılır.. Şöyle ki bırakın kişisel görüşleri, siyasi partiler kademelerinde bile ayrısı gayrısı olamaz! Yani kişilerin yada örgütlü birlik, partilerin “ben böyle çözüm” istiyorum diyerek ortalara fırlayıp bayrak açma hakkı yoktur.

Oysa KKTC’de önce kendilerine nasılsa “Sol”u ve her nasılsa “Sağ”ı yakıştıran siyasi partiler  cephelere ayrıldı! Ardından “sendikalarla birlikler, dernekler, derken sayıları her halde  binleri çoktan aşmış Sivil Toplum Örgütleri girdi devreye! Tabi kafalarına göre ses ve görüşleriyle!

SİYASİ  soruna yönelik bu parça körçe  “görüşler” yeni değildir! Mesela  Rahmetlik Denktaş BM’de Türklere yönelik Rum mezalimini ve davamızı anlatırken, ayni anda burada, “Denktaş bizim liderimiz değildir, bizi temsil etmiyor” diyen muhalefetin zılgıtını yiyiyordu! Ve ne oluyordu. Denktaş’ın canlarını canlarını sıktığı BM’ler sekreterleri veya bazı ülkelerin misyon şefleri “ama Türk halkının tümü sizi liderleri olarak tanımıyor, üstelik sizin gibi düşünmüyor” yollarında rahmetliyi Rum’un değil, Türk halkının silahıyla vuruyorlardı..

Sonrasında gelen Cumhurbaşkanları da kendilerini hiç kurtaramadılar bu muhalefet şerhinden..

Çünlü “topluma mal edilecek bir siyasi çözüm konusunda hiçbir devrede bütünsellik sağlanmadı!”

Bugün de ayni sorun Güney’in ekmeğine yağlar ballar sürerek devam ediyor!


 SEÇİME GİDERKE AÇIKLANACAK GELİR GİDERLER..                                                                 Seçimlere gidiyoruz. Bazı Belediye Başkanları “yerinde” kalacak. Bu nedenle büyük değişimler beklemiyoruz..

Ancak: belki zorunlu değildir. Fakat seçime giderken  mevcut belediye başkanlarının en azından etik yönden hem seçmenler karşısında kendi vicdanlarını rahatlatıp aklamak  hem de zaten görevlerinin bir parçası olması gereken “şeffaflık” ilkesinde halkı aydınlatıp bilgilendirmek yönünden yapmaları gerektiğine inandığımız bir görevleri vardır.

“Gelir gider bilançolarını da kapsayan faaliyet raporlarını açıklamak!” (Hatta “günah çıkarmak isteyen belediye başkanı varsa, “vaat ettiklerinin hangilerini  yapıp yapamadığını da söyleyecek kadar yürekli olmalıdır.)

NEDEN? Çünkü her gelenin her giden için “enkaz devraldık, borç devraldık” yakınmasından bıkıp usandık! Bu Koalisyon hükümetleri için de geçerli  serzenişimizdir! Her siyasi makam değişikliğinde ilk açıklama,  “enkaz ve borç devralındığı” üzerine yapılır!

Nitekim dörtlü koalisyon hükümeti de ne  zaman  çözümü gerektiren bir sorunu üstlenecek olsa,  ilk lafı “giden hükümetin memleketi ne hale getirdiğinin” yakınmasıdır!

TUTUN ki getirdi yada yıllardır getiriyorlar! Fakat bu yakınma” rutine bindi mi o zaman kara kara düşünmez misiniz?  “Yahu bu memlekette hiç mi iyi iş yapan hükümet yada belediye olmadı? Yani bu halk hep kötü yönetimlerle mi geldi bugünlere?”

Bu nedenle ister seçime gitsin ister gitmesin: Diyoruz ki mevcut belediye başkanlarına gelin, yeni seçilip görevi devralan belediye başkanları   başarısızlıklarınızı (var veya yok)  boynunuza asmadan,   siz açıklayın, “işte günahlarım işte sevaplarım” diyerek… Bilelim kim hangi belediyeyi ne kadar borçla ne kadar sorunla devrediyor yahut yeniden devralıyor..                                                         Kısaca  bizden sadece “oy” istemeyin! O oyları niçin size vermemiz gerektiğinin de açıklamalarını yapın..


KISACA TAKILDIĞIM: (KAPILAR HİKÂYESİ!)      2013’ün bir 23 Nisan günü Metehan Sınır kapısı açıldığında doğup büyüdükleri yerleri görmek için güneye koşan yurttaşlarımızın heyecanı karşısında gözlerimiz yaşardıydı.

Ancak geçen yıllar içinde o “duygusallıkların, mal mülk olaylarının yanına  “iki toplumu kaynaştırmak” gibi barışçı bir kulp daha takıldı.  Tabi Güney’den alış verişler sonucunda  çarşı pazarlarlarına akıttığımız astronomik paralarlarımız ayrı bir sorun!

Bunlara karşın peş peşine yeni kapılar açtık da bu kapılar Güney’e para akıtmaktan başka neye yaradı ki?

Mesela bizim “safdil barışçı çözüm hayallerimize” karşın  Annan planını mı kurtardı? Yoksa  Guterres’in planını mı!

Hatta Güney’deki Türk düşmanlığını bile dostluk ve kardeşliğe çeviremedi!

Hatta Rum’un Doğu Akdeniz’deki doğal gazını bizimle paylaşmasına bile yetmedi!

Hatta Grant Montana’ya bile yar olmadı!

Hatta Rum’ların sürekli Kuzey’e gelip kiliselerde ibadet etmelerine karşın bizim Güney’de hâlâ korkusuz ve pervasız gezinmemiz bile mümkün olmadı, olmaya ki bir faşist Rum tarafından dövülüp hırpalanırız korkusunda!

Zaten Mağusa’’da Akyar sınır kapısı var.  Hayır ille de Türk askerinin içinde konuşlandığı kapalı Maraş’ın hemen kıyısından geçecek, trafiği yoğun bir yol ve sınır kapısı! Sonra asker dışarı Rum içeri” gösterileri!  Oysa ne kadar az kapı olursa Kuzey o kadar güvende olur!”

27/04/2018 11:02
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: eşref çetinel
MANŞETLER

HK Eşref Çetinel

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.