Şimdi Top Sn. Akıncı’dadır
10/03/2018
Eşref Çetinel
İlle de sürekli Kıbrıs siyasi sorunuyla ilgili yorum yapmak mı gerekir?
Evet! Çünkü söz konusu olan sadece “benim, senin, bizim” otuz yılımıza mal olan mağduriyetlerimiz, Rum zulmü nedeniyle kaybettiklerimiz değildir! Kıbrıs Türk halkının gelecekteki bekasıdır. Evlatlarımıza bırakacağımız Kıbrıs Kuzey yurdunun her yönden güvenlik ve istikrarıdır. FAKAT Rum Yönetimi için “siyasi sorun” bizimkisi gibi bir “gelecek” kaygısı değildir. Bir çözüm olasılığında “Kuzey’i tümden kaybetmektir! Yada BM’ler tarafından tanınmış bir Türk devletinin kurulmasıdır.
Yoksa neden Rum tarafı Türkler karşısında “maşuka” rolünü oynayıp “birleşik Kıbrıs federal sistemi” siyasetine çivilediği çözümün peşinde koşsundu? Kuzey’deki Türk halkını kendi kaderinin yalnızlığında bırakır “ne haliniz varsa görün” derdi!
ANCAK ve hâlâ ne diyor Anastasiadis? “Mustafam seni bekliyorum!”
Tabi açık seçik biliniyor. Bu “bekleyiş” bir zamanlar Türk halkını askeri ablukaya alıp yoksullukla çaresizlik içinde yok olmasını beklerken; Türkiye’nin bir türlü beklenen müdahalesini yapmaması karşısında yıllarca radyo ve televizyonlarından çaldıkları “bekledim de gelmedi şarkısı” değildir!
Aksine zaman yürüdü devran döndü bu kez Kuzey’e dönme hasretiyle yanan Güney’deki Rum tarafı oldu hâlâ umutla bekıliyor!
Yoksa neylesin Anastasiadis müzakereleri, neylesin şimdilerde en azından birlikte yemek yemeye bile teşne olduğu Mustafa’yı!
PEKİ Sn. Akıncı ne diyor bu çağrılarla davetlere?
Önce şunu kabul edelim. Sn. Cumhurbaşkanının bir asli görevi de “Kıbrıs siyasi sorununu Anastasiadis ile müzakere etmektir.” Eğer Kuzey’de “tanınmış Kıbrıs Türk devleti” üzerine bir siyasi çözüm politikası yaratılmamışsa, demek ki hâlâ tek çözüm alternatifi vardır o da Güney’le uzlaşıya varmak.. (Bir alternatif daha vardır, gelecek hafta yazarım!)
Ne var ki bu kez geçmiş müzakere sürecinde yaşananları tekrar etmeden ve artık Rum tarafının da anlaması için anlatmamız gerekir ki bizim de kırmızı çizgilerimiz vardır: TC’nin garantörlüğü bir, siyasi eşitlik iki ve Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarına ortak sahipliğimiz üç…
Bu üç maymuncuk (bilinenin tam aksine) “gör, duy, konuş”tur. Şimdi top Sn. Akıncı’dadır..
**********
ANKARA’DAN HEP “UMUTLU VE GÜÇLÜ DÖNERLER!
Dörtlü koalisyon hükümetimiz Ankara’dan güçlü ve memnun dönmüş. Vallahi 1974’den beridir, sonraları her yıl bir erken seçip yapıp kurulan koalisyon hükümetlerimiz, Ankara yollarına revan olup da orada resmi ziyaretlerini tamamlayıp Lefkoşa payitahtına döndüklerinde hep ayni “güç ve memnuniyet” içinde oldulardı! Ki bugüne kadar hiçbir hükümetten, bu resmi ziyaretlerle ilgili bir fiskelik sinek sıçırığı kadar olsun, “falan filan konuda anlaşamadık” gibi bir laf işitmedik!
Hatta TC-KKTC arasında oluşturulup “uygulanacaktır” denilen “mali ve ekonomik protokollerde” bile!
FAKAT et ve tırnak gibi birbirinden ayrılmaz bu iki ülke, aradan bir süre geçince “et mi tırnağa takılmakta yoksa tırnak mı ete batmakta, anlaşılmaz sızılar ve sızlanmalar içinde kalınmakta!
Nitekim çok yoktur. Koordinatörümüz Recep Akdağ türlü çeşitli projeler için KKTC için ayrılan 3.5 buçuk milyarın kullanılmadığı için geri çekildiğini açıkladıydı da şaşıp kaldıktı!
Tabi şaşmadıklarımız da vardır. Mesela TC’nin suyu! Daha Geçitköy’e akmadan “pahalıya mal olacak diye bugünkü hükümet ortaklarının da içinde olduğu siyasi partilerin hışmına uğradıydı!
Ve bir süre önce de daha haberi işitilir işitilmez deniz altından kaplo ile nakledilecek elektriğe karşı yürütülen olumsuz kampanyalar!
Dahası protokolleri yapıldığı halde “özelleştirilmeyen projeler!”
KISACA: TC ile ilişkilerde Kıbrıs siyasi sorununda olduğu gibi bir “ulusal bütünsellik” ve politika yoktur! (Tabi gazete ve Mecliste Türkiye aleyhine haddini aşan yayın ve konuşmalar yapılması olaylarını bireysel saçmalıklar olduklarından geneldeki sosyoekonomik politikamızın dışında tutuyorum.)
Ve diyorum ki hangi siyasi parti iktidara gelirse TC ile beğenmese de iyi ilişkiler kurmaya çalışırken, muhalefete düşen partiler de bu ilişkileri dinamitlemek için uğraşırlar!
Bilirler ki TC’nin koltuklayacağı “iktidarlar” başarı hanesine kazınacak!
UZUN lafın kısası. Henüz “kanaat” serdetmek çok erken de olsa dört siyasi parti koalisyonunu “ulusal konsey” esamesinde düşünmek bile mümkündür.. TC ile akıl yolunda dayanışma ve düzgün ilişkiler kurulursa, Ankara’nın KKTC’i çok kısa sürede düştüğü yerden kaldırıp adam gibi devlet haline getirmesi çok zor olmayacaktır.
**********
KISACA TAKILDIĞIM. (NAPTIN Sn. ORAM)
Galiba biz eşek anırtıyoruz! Diyoruz ki “hiçbir yetkili ve sorumlu görevli” atanmış yahut seçilmiş de olsa, ”kurumları” kendi kişisel görüş ve “huyu” ile yönetip yönlendirmeye hakkı yoktur!
“Makamlar” yetkili ve sorumlusu olan makam sahiplerinin anlayışlarında şekillenen “kişisel sevgi, saygı, nefret yada husumetle düşmanlık” gibi duygularla yönetilen yahut değerlendirilen yerler değildir.”
Bu nedenle Sn. DAÜ Rektörü Necdet Osam’ın bir devrelerde DAÜ’de “dekanlık” görevinde de bulunan ve KKTC Meclisi tarafından YÖK üyeliğine seçilip Cumhurbaşkanı tarafından da görevi onaylanan Prof. Hülya Harutoğlu’nu “kabul etmemesi” ne makamına yakışmadı!
Ha, ne diyor açıklamasında DAÜ rektörlüğü (özetle) üniversitenin kaynaklarını kötüye kullandığı gerekçesiyle şikâyetimiz üzerine Mayıs 2016’dan beridir polis soruşturması devam eden Harutoğlu ile görüşmemiz mümkün değildir!
Ama Meclis buna rağmen Harutoğlu’nu YÖK üyesi seçti, görevini yap dedi.. Siz yargıç mısınız Sn. Osam ki hemen “görüşmem” diye hüküm verdiniz?
- Pazar Sohbetimdir.(Bu Devleti Kaybetmeyelim!)
- Lider olmak kolay değildir!
- Bıkıp Usandık Bu Müzakerelerden!
- Sorunu çözmek BM’lerin işi değil!
- Kendini zorlayan iki devletlilik..
- Pazar Sohbetimdir: (Kıyaslamayla Geçen Hayatlarımız!)
- Hepsi de birbirinin kopyasıdır!
- Güneyin Ekmeğine Sürülen Yağlar Ballar!
- Sn. Akıncı’dan beklediğimiz
- Bundan sonrası (iki ayrı komşu devlet)
- TÜM YAZILARI için tıklayınız