Akla yine öncelikle Maraş geliyor…

ads ads ads ads
18/09/2013

ads

Hasan Hastürer Hasan Hastürer


 23 Nisan 2003’te kapıların açılması müthiş bir heyecan kaynağı olmuştu.

Şimdi çözüm için yeni girişim zorlamaları olabilir.
Ancak özellikle Rum tarafının çözüm konusunda yeterli istek taşımadığı ortada. Annan Planı’nda muhalefette EVET diyen Anastasiadis şimdi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Başkanı olarak o çizgide değil.
Şimdi “ Çözüme yakın heyecan verecek bir açılım ne olabilir?”, diye düşünceler var.
Böyle oluca da akla yine öncelikle Maraş geliyor.
 
Kıbrıs sorunu, dünyanın çözümlenmemiş en eski uluslar arası sorunlarından biridir.
Çok sayıda kilometre taşı da var uzun süreçte.
Annan Planı Referandumu, çözüme belki de en yaklaşılan noktaydı.
Kıbrıslı Türklerin çoğu evet dedi…
Rumların çoğunluğu ise hayır demeyi tercih etti.
Öyle olunca çözüm umudu Kaf Dağı’nın ardında daha ötelere savruldu.
Çözüm bir türlü olmayınca, yakınlaşmalardan medet umduk. Birileri çıktı abartılı yakınlaşmanın çözüm kararlılığını olumsuz etkileyeceğini, söyledi. Yüzde yüz haksız olduklarını söyleyemedim, bu düşüncede olanlara.
23 Nisan 2003’te kapıların açılması müthiş bir heyecan kaynağı olmuştu.
Şimdi çözüm için yeni girişim zorlamaları olabilir.
Ancak özellikle Rum tarafının çözüm konusunda yeterli istek taşımadığı ortada. Annan Planı’nda muhalefette EVET diyen Anastasiadis şimdi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Başkanı olarak o çizgide değil.
Şimdi “ Çözüme yakın heyecan verecek bir açılım ne olabilir?”, diye düşünceler var.
Böyle oluca da akla yine öncelikle Maraş geliyor.
***
11 Ekim 2010’da tam da Mağusa İnisiyatifi hayat buluşuna denk gelecek şekilde “ Maraş konuşulacak... Ama nasıl?” başlıklı yazımı yazmıştım.
İlk kez yazar olsam da o yazımı aynen yazardım.
İşte o yazım:
***
“Kıbrıs sorununda yıl sonuna çözüm umutları neredeyse Kaf Dağı’nın ardı kadar uzak.

Bunu masanın karşılıklı taraflarında oturanlar çok iyi biliyor.

Onlara yakın olanlar da en az onlar kadar biliyor bu durumu.

Aslında Kıbrıs sorunu çözüm aciliyeti özelliğini kaybetmiş bir sorundur.

Sıcak çatışma yoktur.

Kıbrıs sorununun tarafları çatışma halinde değildir.

Dahası sorun köklü çözüme ulaşmadan ilişkilerin iyileştirilmesinden öte normalleştirilmesi için çaba var.

Rum tarafı kendi tanımlamalarıyla Türkiye’nin ‘işgalci’ olduğunu unutup Türkiye’yle her şeyi normale getirmeye çalışıyor.

Bunun için de Kıbrıs’ta Türkiye’nin konumunda köklü bir değişim talebi yok.

* * *

Tüm bu özet saptamalara rağmen Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabalarının sonuçsuzluğu ilgili tüm tarafları rahatsız ediyor.

Kıbrıs sorunu çözüme ulaşmasa da farklılık yaratacak ve ilgili tüm tarafları mutlu edecek ara sonuçların yararına herkes inanıyor.

1974’ten sonra en önemli değişim kapıların açılması ve karşılıklı geçişlere olanak tanınmasıdır.

Sonrasında bu geçişler dolaylı esnemelere olanak verdi.

Larnaka’ya gelen biri rahatça Kuzey Kıbrıs’a geliyor.

Rum tarafına göre yasa dışı kabul edilen Ercan’dan adaya giriş yapanların çok geniş bir kesimi, Avrupalılar Güney Kıbrıs’a gidip geri dönebiliyor.

Çok sayıda Kıbrıslı Rum, Türkiye’ye, özellikle İstanbul’a Ercan’dan gidip geliyor. Rum yetkililer de bunu biliyor.

* * *

Kapıların açılmasından sonra en az onun kadar etkili bir yeni adıma gereksinim var.

Hem de bu dönemde. Yani yıl sonuna varılırken.

Yıl sonunda çözüme ulaşılmasa da tarafları kutlayacak değerde adım atılmalıdır.

Kıbrıs sorununda pozitif hareketliliğe neden olabilecek bu değişim ne olabilir?

Hemen söyleyeyim Güzelyurt’la ilgili bir adım olamaz.

Peki ne olabilir?

Maraş ve Maraş’la bağlantılı bir bütün paket, ‘görüşüyorlar, görüşüyorlar ama hiçbir şey olmuyor’ yaklaşımını bal gibi silebilir.


Maraş aslında Kıbrıs’la ilgili merkezlerde konuşulmaya yavaş yavaş başlandı.

Türk tarafı bu konuşmaya sesli katılma konusunda ikilem geçiriyor.

Rum tarafının Maraş’la ilgili yaklaşımını Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rum Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas, BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada ortaya koydu.

O konuşmasında Hristofyas ne demişti? Birlikte anımsayalım.

“Mağusa hakkındaki önerimize özel olarak değinmek istiyorum. 

1974’te Mağusa, nüfusu Kıbrıslı Rumlardan ve Kıbrıslı Türklerden oluşan bir kentti. Türk ordusu kente doğru ilerlerken Kıbrıslı Rum nüfus kenti terk etmek zorunda kaldı. O zamandan beri varoşlar bölgesi hayalet bir kenttir. Güvenlik Konseyi bölgeyle ilgili olarak Türkiye Hükümeti’ni sorumlu görmektedir ve 1984’te 550 sayılı kararıyla kentin yasal sakinlerinin yerleşmesi için, kentin Birleşmiş Milletler’e verilmesini talep etti. Hatta 550 sayılı karardan önce, 1979’dan itibaren, iki toplumun liderleri diğer konuların siyasal müzakerelerinden bağımsız ve öncelikli bir konu olarak Mağusa konusunu çözme konusunda anlaştılar. 

Eğer önerim kabul edilirse, bunun bütün taraflar için yararları olacaktır. Varoşların kapalı kentinin BM denetiminde yasal sakinlerine iadesinin ötesinde, Kıbrıslı Türk yurttaşlarımızın yaşadıkları Orta Çağ kentinin yeniden inşası ve restorasyonu öngörülmektedir. Ayrıca Kıbrıslı Türkler tarafından ticaretin kolaylaştırılması için onlara büyük derecede yararlar sağlayacak bir önlem olarak Mağusa Limanı’nın Avrupa Birliği’nin denetimi altında açılması da öngörülmektedir. Böylesi bir gelişme aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa Birliği’yle tam üyelik müzakerelerine yardımcı olacak ve iki toplum arasında iş birliğinin ve uyum içinde bir arada varoluşlarının mükemmel bir örneğini teşkil edecektir.”

* * *

Kıbrıs sorununa çözüm arayışında al-ver süreci en sona saklanıyor.

Mademki en sona yaklaşma konusunda sıkıntı var, bu aşamada al-verle, ortak çıkara ve olası çözüme yönelik çalışmalar yapılıp, adımlar atılabilmeli.

Rum tarafı BM gözetiminde Maraş’ın eski sahiplerine açılmasını seslendirdi. 

Türk tarafı BM gözetiminde Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum tarafının yönetiminde Maraş’ın açılmasını tartışmaya açabilmeli.

Ancak hiç kuşkusuz Maraş’ın açılmasına karşılık değil Maraş’ın açılmasının yanına Mağusa Limanı, Ercan hatta Girne Limanı’nın açılması da konulabilir.

Bu limanlarda yürütmenin parçası olmayan BM ya da AB gözetimi tartışılabilmeli. Böyle bir gözetim için uzlaşılacak bir süre de konulabilir.

Kıbrıs adasını birlikte yönetme iddiasında olan taraflar Maraş ve beraberinde Mağusa Limanı ve Ercan’ın serbest ticaret ve ulaşıma açılmasını niye sağlayamasın.

Böylece küçük ölçekli görünen ama sonucu büyük bir adım atılmış olur.

* * *

Maraş’ı konuşmak Türk tarafı için çok mu zor?

Hiç de zor değil.

Maraş’ın kapalı bölgesi Türk tarafını zorda bırakan bir görünüme sahiptir.

Geçen gün bir belediye başkanıyla konuşuyorum.

“Maraş, KKTC toprağı mıdır?” diye sordum.

Duraksadı, net bir yanıt veremedi.

1974 öncesi Rumların mülkiyet ağırlıklı kendi bölgesi için aynı soruyu sorduğum zaman, “Kesinlikle KKTC toprağıdır” yanıtını verdi.
***

Maraş, 1974 sonrası kapalı tutularak, bir gün iade edileceği mesajı verildi.

Yıllar önce ABD’nin yaptırdığı bir çalışma sonrası ortaya çıkan raporda Maraş’ın yeniden yerleşime açılması sürecinde Kıbrıs Türk ekonomisinin ne kadar kazançlı çıkacağı ortaya konulmuştu.

Bu bir yana Maraş’ın açılmasına karşılık bizim ne elde edeceğimizin hesabını korkusuzca yapıp, adım atmakta ciddi bir sakınca yok.

Maraş, konusunda Türk tarafı da açılım yapıp, somut seçenekler ortaya koymak konumunda olacak. Bu iyi bilinip hazırlıklar gecikmeden yapılmalıdır. Yapılacağına da inanıyorum. 
( 10 Ekim 2010)
 
Günün sözü:
Karşılıklı kazanım, kalıcı olur
18/09/2013 09:04
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Akla yine öncelikle Maraş geliyor…, Hasan Taçoy, UBP, İrsen Küçük, Derviş Eroğlu, Serdar Denktaş, DP
MANŞETLER

HK Hasan Hastürer

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.