Krizin adı reform karşıtlığı

ads ads ads ads
07/03/2020

ads

Birikim Özgür Birikim Özgür


KKTC’de makroekonomik göstergeler dramatik biçimde kötüleşiyor.

2018’de yüzde 1,3’e düşen büyümenin 2019’da yüzde 0,4’e düşeceği tahmin ediliyor.

Tedbir alınmazsa 2020’de eksi büyüme yaşayabiliriz.

Kişi başına milli gelir 2019 tahminine göre 13 bin doların altına düşmüş durumda.

Bu durumu tersyüz edebilmenin yolu ise yatırımlardan geçiyor.

Sağlıklı büyümenin aracı olan sabit sermaye yatırımlarında performansımız düşük.

2018’de milli gelirimizin yüzde 14,6’sı kadar sabit sermaye yatırımı yapmışız.

2019 tahminine göre bu oran düşecek.

Sağlıklı büyüme için kamu kesimi sabit sermaye yatırımları GSYİH’nin yüzde 5’i dolaylarında olması gerekirken bu oran 2018’de de 2019’da da yüzde 2,5’un dahi altında görünüyor.

Özel kesim sabit sermaye yatırımlarında ise sağlıklı büyüme için GSYİH’nin yüzde 15’ini hedeflememiz gerekirken 2018 yılında bu oran yüzde 12,8’de kalmış, 2019’da daha da düşmüş.

Kamu ve özel harcanabilir gelirlerin milli gelire oranına baktığımızda sabit bir tablo var.

Ancak 2018’de yüzde 63,4 olan özel tüketim 2019’da yüzde 57’ye düşüyor.

Özel tasarruflar ise yüzde 13’ten yüzde 20,7’ye çıkıyor.

Özel yatırımlar da gerileme eğiliminde.

Kriz ortamında doğal olarak tüketim ya da yatırıma değil tasarrufa yönelim artıyor.

Toplam tüketimimizin milli gelire oranı yüzde 81,1’den yüzde 73,1’e düşüyor.

Aslında milli gelirde tüketimin payının düşmesi iyi bir şey ancak tasarrufların daha fazla oranda yatırıma dönüşebilmesi koşuluyla!

Hiç kuşkusuz bu olumsuz tablo dış faktörlerin de etkisiyle oluşmakta.

Küçük ada ekonomilerinin küresel ve bölgesel krizlerden etkilenmesi doğal karşılanabilir.

Turizm ve yükseköğretim gelirlerimizin diğer görünmeyen işlemlerle birlikte neredeyse 2 milyar dolar olduğu ve krize rağmen artmaya devam ettiği göz önünde bulundurulduğunda, küçük ada ekonomisi argümanının arkasına saklanamayacağımız ise bir başka gerçek.

Burada siyasi irade eksikliğinden kaynaklanan ve küresel ya da bölgesel krizlerle su yüzüne çıkan başka bir kriz yaşanıyor.

Bu krizin adı reform karşıtlığıdır.

Ülkede tasarrufların yatırıma dönüşmesini sağlayacak, uzun yıllardır hâkim ekonomi yaklaşımı olan “tüketimi artırarak ayakta kalma” stratejisini tersyüz edecek çok ciddi açılımlara ihtiyacımız var.

Beğensek de beğenmesek de bu krizin ucu devlet yönetimine ve bütçe uygulamalarına dayanıyor.

Kıbrıs Türk halkı kendi siyasi iradesi ile bu krizi aşabilir!

Unutmamak gerekir ki mevcut koşullarda gerek bütçe dengesi gerekse kamu sabit sermaye yatırımları bakımından dış finansman meselesi yani Türkiye ile ilişkiler konusu özeldir.

Karşı karşıya olduğumuz krizi daha az acı reçete uygulayarak aşmak istiyorsak Türkiye ile ilişkileri istikrara kavuşturmamız gerekiyor.

Bunun için ise Türkiye’yi kandırıp dış finansmanla tüketimi artırarak ayakta kalma yaklaşımını terk ettiğimize dair çok somut adımlar atmamız şart.

Bunların birincisi kuşkusuz mali disiplin ve bütçe disiplini iken ikincisi de yapısal reformlara ilişkin kararlı uygulamalardır.

KKTC’de krizin bu denli büyümesinin yegâne sebebi ilk adıma ilişkin ikircikli politikalardır.

Devleti yönetenlerin birincil görevi günü kurtarmak olmamalı.

Facia denilebilecek boyuttaki bütçe açığına ilişkin gerekli tedbirler hükümet tarafından alınabilseydi bugün acı reçete gerektirmeyen reform programlarını konuşuyor olabilirdik.

UBP-HP hükümeti bozulan bütçe dengesini düzeltecek hiçbir adım atmadığı gibi seçim atmosferinde katı kamu giderlerini artırıcı uygulamalarıyla kredisini tüketmiş vaziyette.

Tersyüz etmemiz gereken “kamu eliyle tüketimi artırıp ayakta kalabilme” stratejisinin esiri konumuna düşen UBP-HP hükümeti yolun sonuna gelmiş durumda.

Her birkaç yılda bir hükümetlere havlu attıran bu kötü senaryoyu bozmak bizim elimizde.

“Bir yerden başlamak lazım” denilen aşamadayız.

Kriz bu denli görünür haldeyken dahi değişime toplumsal inancın yerlerde sürünmesi asla tesadüf değil.

Zihniyet değişikliği gerektiren meselelerde liderlik son derece önemli...

Bu konulara duyarlı, öğrenmeye açık, zihni açık, çalışkan, sabırlı, herkesle iletişim kurabilen, tüm siyasi partilere eşit mesafede durabilecek, toplumun ortak aklını bu işlere yönlendirebilecek, ciddi bir lidere ihtiyacımız var.

Cumhurbaşkanlığı seçimi, değişimi öcüleştirmeyi misyon edinenlerin bir aday etrafında toplaştığı ibretlik bir sürece dönüşmüş durumda.

Sayın Akıncı bu özelliğiyle “statükoyu en iyi ben temsil ederim” görüntüsü çizmekte.

Tumturaklı konuşmalarına bakarsanız toplumun yok olma endişesini temsil ettiklerini iddia etseler de gerçekte toplumu hızla yok etmekte olan krizin değnekçileri, Sayın Akıncı’nın yanında…

Krizin adı reform karşıtlığı...

Ve Sayın Akıncı göreve devam ettiği müddetçe bu krize karşı toplumsal seferberlik ortamı yaratamayacağımız da gün gibi ortada…

07/03/2020 09:42
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: birikim özgür, haber, kıbrıs, kkrc, kıbrıs haberleri
MANŞETLER

HK Birikim Özgür

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.