Kurulu Düzenden Rahatsızlık Duyuyor Muyuz?

ads ads ads ads
29/04/2019

ads

Birikim Özgür Birikim Özgür


Uluslararası tanınmışlığı olan devletlerde önlem paketi tartışmalarının odağında genellikle ekonomik büyüme hedefleri oluyor.

Genişletici maliye politikaları ve kamu borçlanmaları sayesinde ekonominin büyütülebileceği, bu sayede devletin artan gelirleri ile borçlarını uzun vadeye yayarak kapatabileceği iddia ediliyor.

Bu iddia borçların sürdürülebilirliği oranında doğrudur da.

Borçlarını döndürebilen ülkeler ekonomilerinin çarklarını bazen yavaşlatmamak bazen de hızlandırmak için genişletici maliye politikaları uygulayabiliyor.

Ancak ne zaman ki bütçeleri kırmızı alarm veriyor, o aşamada iflası konuşmaya ve IMF’nin veya Troyka’nın kapısını çalmaya başlıyorlar.

IMF veya Troyka bir yandan sağladığı kredi olanakları ile ekonominin çarklarını canlandırıyor diğer yandan da borçların sürdürülebilirliğinin sağlanması için genişletici maliye politikalarından imtina edilmesini ve birtakım önlemleri masaya sürüyor.

KKTC’de durum uluslararası tanınmışlığı olan devletlerden biraz daha farklıdır.

Bizde devlet oluşumu tamamlanmış değildir.

Ekonominin çarklarını döndürme ve büyümeyi destekleme misyonu Türkiye tarafından üstlenilmiş durumdadır.

Türkiye bir yandan bu misyonunu yerine getirirken diğer yandan da KKTC’nin şu misyonları tamamlamasını arzu ediyor:

1) Devlet oluşumunun ileriye taşınması (reformlarla sistemin güçlendirilmesi, kamu yönetiminin etkinleştirilmesi ve reel sektörün desteklenmesi);

2) Devletin cari harcamalarının yerel gelirlerle karşılanması ve

3) Uzun vadede ekonominin çarklarını döndürme misyonunun da Kıbrıslı Türkler tarafından üstlenilmesi.

Bu misyon tasnifinin ve uzun vadeli perspektifin Kıbrıs sorunu ile de doğrudan ilişkisi olduğu muhakkaktır ancak bu başka bir yazı konusudur.

Şimdi gelelim esas meseleye…

Şu veya bu nedenle protokol imzalanmayınca iç tasarruflarla döndürülmesi mümkün olmayan Kıbrıs Türk ekonomisi durma riski ile karşı karşıya kaldı.

Zaten bu risk bilindiği için “ekonominin çarklarını iç tasarruflarla döndürebileceğimiz vakte kadar ülkeyi yönetenlerin en temel görevi protokolün imzalanmasını sağlamaktır” diyoruz.

Bu temel görev yerine getirilmediği zaman ülke yönetilememiş oluyor ve siyasi krizler baş gösteriyor, hükümet değişikliği senaryoları devreye giriyor.

Bu realiteyi geniş kitleler doğal olarak bir zafiyet gibi algılıyor çünkü Kıbrıs Türk halkı da her halk gibi kendi demokratik mekanizmaları ile yönetilmek istiyor, protokollerin belirleyiciliğinden rahatsızlık duyuyor.

Bu olgu bizim var olduğumuzu ve bir halk olduğumuzu teyit ediyor yani aslında güzel bir şey.

Demek ki gönlümüzden geçirdiğimiz ve Türkiye’nin de arzuladığı çerçevede bir süreç yaşanabilmesi için tarafların üstlenmesi gereken ilave misyonlar var:

1) Türkiye dayatma yapmayacak.

2) Kıbrıs Türk siyaseti halk olduğumuzu teyit eden bu olguyu kurulu düzeni sürdürmek için değil arzulanan biçimde değişim perspektifini desteklemek için fırsata çevirecek.

Bugün yaşadığımız ise şu:

KKTC hükümeti bütçe açığını kapatmak için programlanmış dengeli bir önlem paketi uygulamasından imtina ediyor.

İmtina etmeseydi bütçeyi 850 milyon açıkla meclisten geçirmezdi.

Maliye Bakanının açıklamasına göre “protokol hiç imzalanmayacakmış gibi” düşünülerek kamu gelirlerini artırmak için neler yapılabileceği ve ne gibi tasarruf tedbirleri alınabileceği hükümet katında çalışılıyor.

Aslında ekonomi maliye perspektifine indirgeniyor, araba atın önüne konuluyor.

Zira protokolün imzalanmadığı koşullarda iç tasarrufların ekonominin çarklarını döndürmek için yeterli olmayacağı kesin gibidir.

Bir başka anlatımla, bu siyasi hat çıkmaz sokaktır, sürdürülebilirliği yoktur.

Türkiye de gözlemleyebildiğim kadarıyla yukarıda açıklamaya çalıştığım üzerine düşen ilave misyon gereği dayatma yapmak istememektedir.

Ancak bütçe açığına ilişkin programlanmış bir uygulama olmaksızın dış yardım mekanizmasının yeniden aktive edilmesi durumunda ise sağlayacağı kaynakların boşa gideceğini, Kıbrıs Türk halkının krizinin çözülemeyeceğini görebiliyor.

Bu da İngilizcede “deadlock” diye tabir edilen bir çıkmazı gündeme getiriyor.

Bu çıkmazı aşacak şekilde masada dayatmacı bir yaklaşım sergilerse Türkiye Kıbrıs Türk halkı ile karşı karşıya gelmiş olacak.

KKTC hükümetinin bu çıkmazı aşmak için adım atması halinde ise içte şimşekleri üzerine çekmesi işten bile değil.

Hükümet açısından bir tarafta protokol imzalanmadığı için ekonomik felaket diğer tarafta da tedbir uygulamaları nedeniyle şimşekleri üzerine çekme riski bulunuyor.

Birilerinin sorumluluk üstlenip bu iki ucu pis değneğin ikinci ucundan tutması gerekiyor.

İkinci yanlış tam da bu noktada yaşanıyor.

Alternatif hükümet senaryolarının vazgeçilmezi UBP’nin alınacak tedbirlere ilişkin kışkırtma siyasetinden medet umduğu gözlemleniyor.

UBP kurmayları bu kışkırtmayı “hükümet protokolü imzalayamasın diye” yapıyor olabilir ancak bu ucuz politika nedeniyle hükümet değişse de protokol krizinin aşılamayacağı şeklindeki algı güçleniyor.

Dolayısı ile Kıbrıs Türk halkı “deadlock içinde deadlock” yaşıyor, iki yanlış bir doğru etmiyor, ne iktidar ne de muhalefet risklerini üstlenip değişim önderliğine soyunabiliyor.

Günün sonunda bu işin nereye varacağı bilinmiyor.

Ancak şurası önemli:

Maliye işlerini yakından takip eden birisi olarak Maliye Bakanı Serdar Denktaş’ın bütçede 850 milyon açık bırakmasının altında bir bit yeniği olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum.

CTP gibi bir ana akım partisini bilmem kaçıncı kere “protokolü imzalayamayan parti” hatta “Türkiye karşıtı bir parti” gibi topluma lanse etmeye çalışanların son kertede halk sevgisinden yoksun olduğunu, değişim fikrini ileriye taşıyamayacağını düşünüyorum.

Bu nedenle Sayın Başbakanın; bütçe açığı meselesinde “Türkiye’yi dayatma yapmaya zorlayan” ve bunu sırtını halk olma bilincimize dayayarak siyaset arenasında oyuna çeviren kurulu düzenin adamlarından kendini ustaca ayrıştırarak sorumluluk üstlenmesi ve yarından tezi yok 2019 bütçesindeki açıkları kapatmak üzere halka da sırtını dönmeden ne gibi giderleri azaltıcı tedbirlerin alınabileceği hususunu somutlaştırması gerektiğini düşünüyorum.

İşin özünde ekonomik felaket senaryosunu da siyasi kriz algısını da ortadan kaldıracak yegâne şey kurulu düzenden rahatsızlık yani değişim iradesinin somutlaşması ve bütçe açığının kapatılması olacak.

Bunun zamanlaması ve nasıl olacağıyla ilgili belirsizliği ortadan kaldırmak ise liderlik gerektiriyor.

29/04/2019 09:06
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: birikim özgür, haber, kıbrıs, Kurulu Düzenden Rahatsızlık Duyuyor Muyuz?
MANŞETLER

HK Birikim Özgür

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.