Piknik Hükümeti Kuran Değil Güvenilir Çözüm Ortağı Olan Türkiye İstiyoruz

ads ads ads ads
12/11/2020

ads

Birikim Özgür Birikim Özgür


Çok zor günlerden geçiyoruz.

Pandemi nedeniyle yaşanan dış talep daralması ve Türk Lirasındaki değer kaybı ekonomide serbest düşüşe yol açıyor.

Mali kriz de işin tuzu biberi oluyor.

İnsanımız dramatik şekilde fakirleşiyor.

Devletin dışa bağımlılığı artıyor.

Ne var ki Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan kamplaşma ve Türkiye ile ilişkilerde gelinen aşama siyaseti de kilitlemiş durumda.

Sağlıkta, ekonomide, maliyede ve siyasette Hollywood filmlerini aratmayan bir kâbus senaryosunun tam ortasındayız.

Bütün dünya az veya çok buna benzer bir kâbusu yaşıyor.

Böylesi durumlarda popülizm doruğa tırmanır.

Birileri umutsuzluktan beslenen tepkiyle yelkenlerini doldurma derdine düşer.

Esas yapılması gereken ise karmaşayı ortadan kaldırıp işe koyulmaktır.

Bunun için de dış yardım mekanizmasıyla ilgili arızanın giderilmesi gerekmektedir.

İçte yapılması gereken ama yıllardır yapılmayan işlerle ilgili irade bizde olsa da umudu dışarı çıkarıp yararlı bir işe dönüştürmemiz Türkiye ile ilişkilerin rayına oturmasına bağlıdır.

Çok ciddi bir “bilgi sorunu” ile karşı karşıyayız.

Bağışçının ve/veya alıcının yeterli bilgiye sahip olmadığı koşullarda dış yardımlar lanete dönüşür.

Ekonomik kalkınma desteklenemez, demokrasi erozyona uğrar, kaş yapalım derken göz çıkarılır.

Dış yardım süreçlerinde koordinasyon esastır.

Bu da ancak bilgi ve öngörülebilirlikle sağlanabilir.

KKTC tarafında dış yardımlarla ilgili zamanla çok vahim bir yanlış algı oluştu.

Kıbrıs’taki özgün siyasi koşullar nedeniyle her durumda Türkiye’nin KKTC’ye mali destek sağlamak zorunda olduğu şeklinde bir ön kabul kanser gibi siyaseti sardı.

“Para pul değil irade” diye slogan atanların bilinçaltında bu ön kabul yatıyor.

Bununla mutlaka başa çıkılması gerekiyor.

Çünkü bu yüksek perdeden efelenme halleri demokrasinin de kanını emiyor.

Sistemi idame ettirme ve geliştirme iradesine sahip toplum kesimleri bu popülizm girdabında bir anda kendini toplum nazarında “biat edenler” sınıfında bulabiliyor.

Bu da içteki demokratik dinamizmi ve gelişimi öldürüyor.

Yanlış dış yardım algımızla, popülizm çılgınlığıyla veyahut da Türkiye’yi iç işleyişimize müdahale etmeye davet eden hallerimizle sadece biz başa çıkabiliriz.

Bu bizim iç meselemizdir…

Demokrasi kültürümüzle, tartışa tartışa, anlata anlata, bu sorunla başa çıkmak mecburiyetindeyiz.

Ancak bunun için Türkiye’nin KKTC ile ilişkilerinde daha şeffaf, anlaşılır ve öngörülebilir bir pozisyon geliştirmesi gerekir.

Türkiye tarafında KKTC ile ilişkiler bağlamında siyaset-ekonomi dengesinin 3 yıllık programlarla ekonomi lehine toparlanmaya başladığı bir dönem yaşanmıştı.

Ancak gelinen aşamada bu süreç sekteye uğradı ve denge bozuldu.

Türkiye’nin iç siyasetimize karışmadığını söyleyecek olanın alnının karışlanacağı bir ortam oluştu.

Siyaseti sloganlara indirgeyenlerin devri bu devir…

Bu koşullarda mevzubahis kâbus senaryosundan çıkabilmemiz sadece bize bağlı değildir.

Güçlü, ne yaptığını bilen, istikrar ortamında mali disiplini yeniden tesis edip yapısal reformlara odaklanacak bir hükümet çıkarmamız dahi yeterli olmayacaktır ki zaten bu koşullarda böyle bir hükümet çıkarabilmemiz da muhtemel değildir.

Türkiye’nin dış yardım ilişkimizi kalkınma perspektifine oturtmadığı koşullarda biz ağzımızla kuş tutsak dahi bu topraklar yeşeremeyecektir.

Türkiye ne kadar uğraşsa da iç siyasetimizi kendi dilediğince tasarımlayamayacaktır.

Duvara bile yumruk atsanız eliniz acır.

Etki tepkiyi doğuracaktır.

Ancak dış yardım ilişkisinin öngörülebilir, somut hedeflere bağlı, sonsuza dek devam etmeyeceği bilinen ve odağında kalkınmanın yer alacağı bir düzleme oturmasını pekâlâ sağlayabilir.

Seçimden önce ya da seçimden sonra kurulacak hükümet bilmeli ve inanmalı ki;

2021-2023 döneminde Türkiye altyapı ve reel sektörümüze şu koşullarda şu miktarda destek taahhüdünde bulunacak, bütçeye şu yıl şu kadar destek sağlayacak, bu desteği kurallara bağlı olarak 13 eşit taksitte ve gününde KKTC hazinesine aktaracak.

Bu çerçeve en üst düzeyde şeffaf ve öngörülebilir bir şekilde çizilip “güvenilir çözüm ortağı” pozisyonu oluşturulduktan sonra elbette Kıbrıs Türk halkı verili koşullarda kâbustan çıkmak için üzerine düşenleri yapacaktır.

Ya Türkiye’nin de desteğiyle bu cendereden çıkacağız ya da siyasetin hapsolduğu popülizm, bencillik ve ego girdabında boğulup kendi kendimizi yok edeceğiz.

Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın 15 Kasım ziyaretinde vereceği mesajların yeni bir dönemin habercisi olmasını dilerim…

12/11/2020 14:06
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: birikim özgür
MANŞETLER

HK Birikim Özgür

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.