Teşviklerin Ekonomik Büyümeye Katkısı Ölçülmeli
02/04/2019
Birikim Özgür
Vergi teşvikleri başta olmak üzere bir ülkede uygulanan tüm teşviklerin genel amacı o ülke ekonomisinin gelişmesi için öncü sektörler ve bölgeler başta olmak üzere ülkedeki yatırımların özendirilmesidir.
Teşvik sisteminin bölgesel kalkınma, sektörel gelişim, teknoloji transferi ve istihdama katkısının ölçülebilir ve süreli olması genel amaca ulaşabilmenin önemli birer koşulu olarak kabul edilir.
KKTC’de ise hali hazırda son derece karmaşık, takibi zor ve analizlere bağlı olarak düzenli şekilde güncellenemeyen bir teşvik sistemi uygulanıyor.
Vergi indirimleri, istisnaları ve muafiyetleri sekiz farklı yasa altında düzenlenmiş.
Bu durum kavram kargaşasına ve uygulamalarda ciddi sıkıntılara yol açıyor.
Vergi indirimleri, istisnaları ve muafiyetlerinin yanı sıra mahalli kaynaklardan özel ve tüzel kişilere sağlanan destekler var.
Bu destekler bütçe içerisindeki farklı kurumlara bağlı farklı kalemlerden kullandırılıyor.
Yerel bütçeden sivil toplum kuruluşlarına yapılan cari transferler ise yine bütçe içerisindeki farklı kurumlara bağlı farklı kalemlerden kullandırılıyor.
Özerk kamu kurumlarına yapılan cari transferler de var ki bunlar da teknik olarak aslında teşvik sınıfına giriyor.
Dış finansmanla yani Türkiye’nin sunduğu hibe olanaklarıyla yürütülen çeşitli uygulamalar da teşvik kapsamında değerlendiriliyor.
Hibe programları, kısmi hibe programları, faiz destekli kredi programları ve örneğin turizm alanındaki teşvik programları Türkiye’nin katkılarıyla yürütülüyor.
Giderlere katkı projeleri ile tanıtım, akreditasyon, AR-GE destekleri, turizm altyapı projeleri ve ihracat primi ve navlun destekleri de yine Türkiye’nin sunduğu hibelerle yaşam buluyor.
Doğru yönetilemeyen vergi teşviklerinin yol açtığı vergi kayıpları sorunların başında geliyor.
Bu durum ülkede yatırım iklimine zarar verirken, sunulan vergi teşviklerinin maliyetinin ve yaratmış oldukları katma değerin raporlanmasını ve analizlere bağlı sürekli güncellenmesini oldukça güçleştiriyor.
Teşviklerin ülke ekonomisine sağladığı pozitif desteğin analitik çalışmalarla güçlendirilmesine ihtiyaç var.
Bunun yanı sıra teşviklerle yaratılan istihdamlar ve alacağından vazgeçilen vergi miktarına ilişkin de sağlıklı bilgilere bağlı analiz raporlarına gereksinim duyuluyor.
Teşviklerin ülkenin kalkınması, yabancı yatırımların ülkeye çekilmesi ve istihdamın artırılmasına katkısını artırabilmek için dikkat edilmesi gereken hususlar var.
Örneğin yatırım süresince KDV ve gümrük indirimi verilmeli, yatırım faaliyete geçince bu indirimlere son verilmelidir.
Faaliyet başladıktan sonra, yerli istihdam için ödenen personel giderlerinin % 125 veya belirlenecek uygun oran kadarının işletmeye indirim olarak verilmesi sağlanabilir.
Yerelden yapılan mal ve hizmet alımlarının toplam mal ve hizmet alımlarına oranı göz önünde bulundurularak yerelden yapılan mal ve hizmet alımlarından işletmelere vergi muafiyetleri sağlanabilir.
Teşvik kapsamında yararlanılan muafiyet ve istisnalarla ilgili her işletmeden ayrı bir bildirim talep edilerek teşvik kapsamında alacağından vazgeçilen miktarın belirlenmesi şart.
Bu gibi veriler ilerleyen süreçte teşviklerle ilgili yeni düzenlemelerin çok daha sağlıklı bir biçimde hayat bulmasına da olanak yaratacaktır.
En önemlisi ise tüm teşvik uygulamalarının tek elden yürütülmesi, teşvik mevzuatının tek bir yasa altında toplanması, teşviklerin şeffaf şekilde yönetilmesi ve zararlı vergi uygulamalarının önlenmesi için komşu ülkelerle bölgesel işbirliğine önem verilmesi gerekiyor.
Teşvik sistemimizdeki kaos ve verimsizlik doğal olarak tüm teşvik uygulamalarıyla ilgili şüpheyi ve eleştirel bakış açısını besliyor.
Toplumsal açıdan bu son derece sağlıklı bir durum ancak sapla samanı da karıştırmamak gerekir.
Örneğin büyük oranda Türkiye’nin sunduğu hibelerle yürütülen turizm teşvik programı ile yatırım teşviklerinin aynı kefeye konulmaması gerekiyor.
Ulaşımda Kıbrıs sorunundan kaynaklanan dezavantajlarımız söz konusu.
Turizmimizin rekabet edebilmesi için teşvik adı altında devlet tarafından sunulan imkânlar aslında dezavantajı konumumuz nedeniyle ortaya çıkan ilave maliyetleri karşılıyor.
Teşvik programı kapsamında belirli kriterlere göre yolcu başına sunulan 70 Euro tutarındaki katkılarla turistlerin KKTC’ye gelebileceği koşullar oluşturuluyor.
Devlet bu parayı günü gününe ödeyemediği için ilgili tutar otel faturalarından düşülerek KKTC’yi yurtdışında pazarlayanlara ödeniyor.
“Nasıl olsa ödeneceğiz” denilerek eksik alınan ödemeler bilahare işte bu teşvik programından sunulan kaynaklarla karşılanabiliyor.
Aradan geçen sürede bunun bir de finansman yükü oluşuyor.
Bir yılı aşkın bir süredir ödenmeyen turizm teşvikleri nedeniyle sadece şirketler değil esasen ülke turizmi çok ciddi şekilde zarar görüyor.
Kim bilir belki de önümüzdeki yıllarda bu sorundan ötürü turist sayımızda dramatik düşüşler de yaşanabilir.
Özetle;
Teşvik sistemi verimsizdir diye tüm teşvik uygulamalarını aynı kefeye koyup teşviklerden yararlanan tüm kesimleri tu-kaka ilan etmek ekonomimiz açısından son derece zararlı bir bakış açısıdır.
Devlet teşvik sistemiyle ilgili gerekli düzenlemeleri hızla hayata geçirmeli ve teşviklerin ekonomik büyümeye katkısı mutlaka ölçülmeli.
Mevcudu idame ettiremeyip memleketi batırmak ve sonra da “teşvikler verimsizdir” argümanın arkasına saklanmak son derece yanlış bir yaklaşım olacaktır.
- Birikim Özgür yazdı: Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’dan beklentimiz ne?
- Atık su konusunda hükümet köpeksiz köyde değneksiz geziyor
- Mali Disiplinden Uzaklaşmanın Ağır Bedelini Yaşıyoruz
- Türkiye faturayı ödeyecek ve yolumuza devam edeceğiz
- Piknik Hükümeti Kuran Değil Güvenilir Çözüm Ortağı Olan Türkiye İstiyoruz
- Mali tablo hiç iç açıcı değil
- Bu seçimin bedeli ağır oluyor
- Covid-19 ile mücadelede geçer akçe geleceği inşa etme kapasitesidir
- EKONOMİDE CAHİLİYE DEVRİ
- Yeni söz mümkündür
- TÜM YAZILARI için tıklayınız