Kovid-19 ile Mücadele Kapsamında Siyasi Yapımızı Gözden Geçirmeliyiz

ads ads ads ads
11/04/2020

ads

Birikim Özgür Birikim Özgür


Geçmişte yaşadığımız krizlerden çok farklı bir krizin tam göbeğindeyiz.

2001 bankacılık krizini hatırlayalım:

İç ve dış etkenlere bağlı olarak bankalara güven azalmıştı.

Büyük oranda dış kaynakla mevduat sahipleri korundu, sistemi güçlendirmek için gerekli mevzuat düzenlemeleri hayata geçirildi.

2009’da yaşanan mali krizde ise;

Bütçe açığı 600 milyonun üzerine çıkmıştı.

Kamu harcamalarını zapturapt altına almak için radikal kararlara imza atıldı.

2013-2018 yılları arasında ateşi düşürülmüş mali kriz ortamında yaşamaya devam ettik.

Ne var ki aradan geçen zamana ve değişen siyasi kadrolara bağlı olarak 2009 krizinin yarattığı siyasi sorunlar unutuldu ve rehavet ortamına girildi.

Mali disiplinin önemi ve yapısal düzenlemelere ilişkin kararlı duruş yerini eski siyasete bıraktı.

2018 kur kriziyle birlikte ve eski siyasetin kıskacında, mali krizin ateşi yeniden yükseldi.

2019 ve 2020 bütçesi büyük açıklarla onaylandı.

Son 20 yıldaki kriz tecrübelerimizi de akılda tutarak 2020 Kovid-19 krizine hangi koşullarda girdiğimizi özetleyelim:

1) Güçlü bankacılık sistemi

2) Zayıf kamu maliyesi

3) Kamusal hizmetlerin ve ekonomik yapının güçlenmesini sağlayacak yapısal reformları hayata geçiremeyen siyasi yapı

4) Verimsiz siyasi yapı ve kötü maliye yönetiminin eseri olan kırılgan ekonomi

Kovid-19 krizinin dinamikleri ise çok farklı.

Bankacılık krizinde veya mali krizlerde “2+2=4” diyebiliyorduk.

Bu krizlerin acı da olsa bütün dünyada kabul görmüş reçeteleri vardı.

Kovid-19’un tetiklediği krizin reçetesi henüz belli değil.

İçinden geçtiğimiz belirsiz süreçte, “kamu harcamaları artırılsın, çarpan etkisiyle bu kaynak piyasaya dağılsın” veya “vergiler düşürülsün, harcamalar artsın” denilemiyor.

Çünkü izolasyon koşullarının daha ne kadar süreceği bu aşamada bilinmiyor.

Hastalığın daha ne kadar yayılacağı öngörülemiyor.

Evden çıkıp tüketemiyoruz.

Tüketmek istesek de zaten şirketler üretemiyor.

Bu nedenle “önceliğimiz bu sağlık meselesini aşmak olmalı” diyoruz ve “iki safhalı mücadele” üzerinde duruyoruz.

Panik ortamında bankacılık sistemini de doğrudan ilgilendiren ve odağında Merkez Bankası olan birtakım öneriler havada uçuşuyor.

Bu önerilerin ortak noktası “devlet bir yerden para bulsun ve tüketimi desteklesin” yaklaşımıdır.

Bu yaklaşımı devreye sokmak için henüz erken!

Virüsü kontrol altına alacağından emin olsak, üretimi artırmaya ve tüketimi rahatlatmaya yarayacağını bilsek, para arzını savunabiliriz.

Ancak süresi belirsiz olan birinci safhada;

Kamu kaynakları ile hane halklarının sağlığını koruma ve temel ihtiyaçlarını gidermelerine katkı sağlama ile ilişkilendirilemeyecek her türlü karar,

Ekonomiyi “V” şeklinde hızla iyileştirmek için ihtiyaç duyacağımız kaynakların israfı anlamına da gelecektir.

O nedenle;

“Sağlığımızı koruma ve temel ihtiyaçlarımızı karşılayabilme çabası” kapsamında iç borçlanma ve dış borçlanma enstrümanlarını da göz ardı etmememiz gerektiğini söyleyenleri tenzih ederek;

1) İç borçlanma, 2) Bankacılık sistemindeki kaynaklara ilişkin saçma sapan fikirler ve 3) Dış borçlanma gibi enstrümanları bilhassa “tüketimi canlandırma” savıyla ileri sürenlerin ne bu krizi doğru analiz edebildikleri ne de kriz tecrübelerimizden gerekli dersleri çıkarabildikleri iddia edilebilir.

Bu işin Mayıs, Haziran, Temmuz ayları da var.

Hiçbir şeyin öngörülemediği bir süreçte elimizdeki enstrümanların çarçur edilmesini vicdanen doğru bulmak mümkün değil…

Peki, ne yapmalı?

Birinci safha devam ederken…

Ve devlet hane halklarının sağlığını ve temel ihtiyaçlarını gidermeye odaklanırken…

Toplumsal kaygı taşıyan herkes gücü ve nefesi yettiğince Kovid-19 krizinden çıkış için en az maliyetli olan ve iç etkenlere bağlı tüm sorunlarımızın da kök nedeni konumunda olan meseleye odaklanmalı:

Siyasi yapımızı ikinci safhada yürürlüğe sokulacak ekonomik planların hızla hayata geçirilmesini sağlayacak etkinliğe kavuşturmak mecburiyetindeyiz.

Bunun nasıl olacağını tartışmamız gerekiyor.

Adına başkanlık sistemi mi deriz, yarı-başkanlık sistemi mi deriz, ikinci cumhuriyet mi deriz, anayasa değişikliği mi deriz, bilemiyorum doğrusu.

Ancak bildiğim bir şey var:

Reçetesi belli olan hastalıklarla mücadelede başarısız olmuş, verimsiz bir siyasi yapıya sahibiz.

“2+2=4” demekten bile ürken siyasi anlayışla Kovid-19’la mücadelenin ikinci safhasında başarıyı yakalamamız imkân ve ihtimal dâhilinde değildir!

Bu belirsizlik ortamında Ekim ayına ertelenen Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılabilecek mi, bunu dahi öngöremiyoruz.

Belki de sistem değişikliğini tartışıp ete kemiğe büründürmek ve Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce siyasi yapımızı günün koşullarına göre düzenlemeyi hedeflemek en doğrusudur…

11/04/2020 14:20
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: ovid-19, birikim özgür, Kovid-19 İle Mücadele Kapsamında Siyasi Yapımızı Gözden Geçirmeliyiz
MANŞETLER

HK Birikim Özgür

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.